Tuesday, August 4, 2015

Milliyetçilik işine geleni kendine dahil ettiği bir yapı (mı?)

Geçenlerde hiç beklemediğim bir kişiden, Jyrki (Yürki) Amca'dan bir hayırdır, nasılsın türü Linkedin mesajı aldım. TRT'nin düzenlediği Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği'nde tam 10 yıl önce Finlandiya'dan 10 günlüğüne Paula adında bir öğrenci ağırlamıştık. Şansımıza kızcağızın annesi de dans ekibiyle gelmişti. Annemle onun annesi arkadaş olmuşlardı. 

Aylardan sonra günlerden Cuma, okula değil noterliğe doğru yol tuttuk. Aynı gün annem sürpriz yapıp elime gıcır gıcır yeni pasaport ile bir uçak bileti tutuşturmuştu: Türk Hava Yolları, Helsinki. Bayram tatilinde onlara iade-i ziyarette bulundum, bu aynı zamanda Avrupa'da ziyaret edeceğim ilk ülkeydi.

Bir akşam, Finlandiyalı arkadaşımın babaannesine yani Jyrki Amca'nın annesine oturmaya gittik. Bana albümler dolusu aile fotoğrafı ve kendi çıkardığı aile ağaçlarını göstermişti. Ta 1700'lere uzanan fotoğraflı aile şeceresini görmek mi yoksa ailenin günümüz Finlandiya topraklarında pek de bir yere gitmemiş olmalarını görmek mi daha çok şaşırtmıştı bilemiyorum.

Sonra kendi ailemi düşündüm. Anne tarafıma bakarsak ben Amerika'da, annem İstanbul, anneannem Lüleburgaz, onun annesi ise Selanik'te doğmuş. Haliyle bizimkiler nereden gelmişler merak ettim fakat kanunen bunu araştırmaya imkan yok. Cumhuriyet kurulduktan sonra tüm Osmanlı arşivi kağıt niyetine satılmış. Kim önceden neredeydi, ne iş yapardı hiç bilinmiyor. Sonra göçler, savaşlar derken ortalık karman çorman oluyor. Elde veri veya kanıt olmayınca, sadece günümüz 26-45 doğu, 36-42 kuzey koordinatlarıyla doğrudan veya dolaylı bir bağ kurularak milliyetçilik vücut buluyor.

Milliyetçilik kavramını Türkiye'deki pek çok kişi gibi ben de ilk okul sıralarında Atatürk'ün İlkeleri'nden biri olarak duymuş; ülkesini seven, Türkiye'yi bir adım bile olsa ileri götürmeye çalışan ya da bu yolda çaba harcayan insanların sahip olduğu vasıf olarak kafamda harmanladıysam da yapılan anket çalışmalarında fikirlerimin pek çok Türk vatandaşıyla uyuşmadığını görmek "Ben ne kadar Türk'üm?" ya da "Türkleri gerçekten ortak paydada birleştiren bir şey var mı?" düşüncelerini beraberinde getiriyor. Bir yere ait hissetmenin büyük bir kısmı o yerin dilini bilmekten geçse de eğitimli dediğimiz kesimin dahi Türkçede -de, -ki ve mi'leri doğru yazamadığına şahit olmak, yeni kurulan dünya(lar)ya kayıtsız kalmış, milletçe Atatürk'ten sonra bir düşünce sistematiği geliştirememiş olmak can sıkıyor. Bir şekilde insanın en ilkel özelliği olan iç çekişmeler, farklı olanla güç mücadelesini bir tarafa bırakıp, kendi içimizde kendiliğinden oluşmuş bir mütabakata varılmalıdır. Aksi takdirde dünyaya entegrasyon safhasında bir de bakmışız dünyaya sunacak bir şeyimiz kalmamış. 


Yakında bu konu hakkında tekrar yazacağım. Sevgiler herkese,

No comments:

Post a Comment